22 Şubat 2021 Pazartesi

Ataol BEHRAMOĞLU - YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR / I've learned some things

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR

 I've learned some things

Из своего опыта понял одну вещь

 

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİR ŞEY VAR

 
 
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildigine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitaplari okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.

        ATAOL BEHRAMOGLU (1977 Kusatmada)

21 Şubat 2021 Pazar

Edgar Allan POE - ANNABEL LEE

Edgar Allan Poe (1809-1849) 


"Annabel Lee" Edgar Allan Poe poem WONDERFUL READER

   ANNABEL LEE

Senelerce, senelerce evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz,
İsmi Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni...

O çocuk, ben çocuk; memleketimiz
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı değil, karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırlardı bizi...

Bir gün, işte bu yüzden göze geldi
O deniz ülkesinde,
Üşüdü rüzgârından bir bulutun
Güzelim Annabel Lee;
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni.
Mezarı oradadır şimdi
O deniz ülkesinde...

Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskandı bizi.
Evet! Bu yüzden şahidimdir herkes
Ve o deniz ülkesi...
Bir gece bulutun rüzgârından
Üşüdü gitti Annabel Lee...

Sevdadan yana kim olursa olsun,
Yaşça başça ileri,
Geçemezlerdi bizi;
Ne yedi kat gökteki melekler,
Ne deniz dibi cinleri,
Hiçbiri ayıramaz beni senden
Güzelim Annabel Lee...
 
Ay gelip ışır hayalin irişir
Güzelim Annabel Lee;
Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
Güzelim Annabel Lee;
Orda gecelerim, uzanır beklerim
Sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim
O azgın sahildeki,
Yattığın yerde seni...

Edgar Allan POE - Çeviren : Melih Cevdet ANDAY
 

17 Şubat 2021 Çarşamba

Nazım HİKMET - Dünyanın En Tuhaf Mahluku / La plus drôle des créatures / The Strangest Creature On Earth / La Più Buffa Delle Creature

Nazım Hikmet (1902-1963)

Dünyanın En Tuhaf Mahluku

La plus drôle des créatures

The Strangest Creature On Earth

La Più Buffa Delle Creature



Dünyanın En Tuhaf Mahluku

 
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telası içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya icre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer 
ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
-demeğe de dilim varmıyor ama-
kabahatin çoğu senin, canım kardeşim

Nazım HİKMET, 1948
 
 

16 Şubat 2021 Salı

Paul ELUARD - SEVDALI / L'AMOUREUSE / LADY LOVE


ÉLUARD, Paul - L'amoureuse


 
 
 
Dikilmiş göz kapaklarımın üstünde
Saçlarımla iç içe saçları,
Ellerim de aynı biçimde
Rengi gözlerimin renginde,
Kaybolup gitmiş gölgemde
Bir taş gibi göğe atılmış.

Her zaman açıktır gözleri
Bırakmaz ki beni uykuya,
Düşleri ışıkla dolu
Güneşi bile buharlaştırır,
Güldürür beni, bir ağlatır, bir güldürür
Konuşturur hiç bir şey söylemeden.

Şiir: Paul ELUARD, (Capitale de la douleur)
Çeviri: Can ÇINAR, 1 Haziran 2012, İstanbul
 

L'AMOUREUSE par Jean-Yves LESAGE

Paul ELUARD - « GABRIEL PERI »












 
Bir insan öldü 
Kendini savunacak tek silah
Yaşama açılmış kollarıydı
Bir insan öldü Bildiği tek yol
Silahlardan nefret yoluydu
Biri insan öldü kavgayı sürdürerek
Ölüme karşı unutuluşa karşı

Onun bütün istediği
Bizim de isteğimizdi
Bugün de istediğimiz
Mutluluk ışık olsun
Gözlerin yüreklerin derinlerinde
Ve yeryüzünde adalet

Yaşatan sözcükler vardır
Suçsuz sözcüklerdir bunlar
Coşku gibi güven gibi
Aşk adalet ve özgürlük gibi
Çocuk gibi incelik gibi
Ve bazı çiçek adları bazı meyve adları gibi
Cesaret öğrenmek gibi
Ve yoldaş arkadaş gibi
Ve bazı şehir adları ülke adları
Ve bazı kadın adları dost adları gibi
Peri de eklensin bunlara
Peri öldü bizi yaşatmak için
Sen-ben olduk göğsünde ki delikle
Ama tanıdık kendimizi onunla
Sen-ben olduk yaşayan umuduyla.

Şiir: Paul ELUARD, 1944
Çeviri: Can ÇINAR, 1985
 

14 Şubat 2021 Pazar

Louis ARAGON - MUTLU AŞK YOKTUR / IL N'Y A PAS D'AMOUR HEUREUX / NON ESİSTONO AMORİ FELİCİ / NON ESİSTE AMORE FELİCE

 
Mutlu aşk yoktur
Il n'y a pas d'amour heureux
Non esistono amori felici
Non esiste amore felice

  Mutlu aşk yoktur

 
Hiç bir şey verilmemiştir insana Ne gücü
Ne güçsüzlüğü ne de yüreği Ve kollarını
Açtığını sandığında bir haç gölgesidir gölgesi
Ve mutluluğa ulaştığını sandığında boğar onu
Acılı ve şaşırtıcı bir ayrılıktır yaşamı
Mutlu aşk yoktur.

Silahsız askerlere benzer yaşamı
Bambaşka bir yazgıya kuşanan
Nelerine yarar güneşin doğuşu
Onlar umarsız ve kuşkuludurlar gecede
Söyle şunu Hayatım Ve tutun gözyaşlarınızı
Mutlu aşk yoktur.

Güzelim sevdiğim yaram benim
Yaralı bir kuş gibi içimde taşırım seni
Ve onlar bilmeden bakarlar geçişimize
Ördüğüm sözcükleri yineleyerek ardımdan
Ve onlar ki iri gözlerin için hemen ölüveririler
Mutlu aşk yoktur.

Yaşamayı öğrenmenin zamanı çoktan geçti artık
Yüreklerimiz düzenle ağlasın gecede
En küçük şarkı için acıdır gereken
Titremek için tasalarımız
Bir gitar havası içinse iç çekişler
Mutlu aşk yoktur.

Acısı olmayan aşk yoktur
Yaralamayan aşk yoktur
Onurunu yitirmeyen aşk yoktur
Ya sen yurt aşkı senden fazla
Hüzünle yaşanan aşk yoktur
Mutlu aşk yoktur.

Ama bu bizim ikimizin aşkı.

Şiir: LOUIS ARAGON, 1945
Çeviri: Can ÇINAR, 1984
 
Louis Aragon & Elsa Triolet

10 Şubat 2021 Çarşamba

Nazım HİKMET - NERDEN GELİP NEREYE GİDİYORUZ

NERDEN GELİP NEREYE GİDİYORUZ?




BAŞLANGIÇ 

Doğrultup belimizi kalktığımızdan beri iki ayak üstüne,
kolumuzu uzunlaştırdığımızdan beri bir lobut boyu
ve taşı yonttuğumuzdan beri
yıkan da, yaratan da biziz,
yıkan da yaratan da biziz bu güzelim, bu yaşanası dünyada.
Arkamızda kalan yollarda ayak izlerimiz kanlı,
arkamızda kalan yollarda ulu uyumları aklımızın, ellerimizin, yüreğimizin,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve plastikte.
Kanlı ayak izlerimiz mi önümüzdeki yollarda duran?
Bir cehennem çıkmazında mı sona erecek önümüzdeki yollar?

1

Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
Çocuklar ölebilir yarın,
hem de ne sıtmadan, ne kuşpalazından,
düşerek de değil kuyulara filân;
çocuklar ölebilir yarın,
çocuklar sakallı askerler gibi ölebilir yarın,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında
arkalarında bir avuç kül bile değil,
arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
Negatif resimcikler boşluğun karanlığında.
Krematoryum, krematoryum, krematoryum.
Bir deniz görüyorum
ölü balıklarla örtülü bir deniz.
Negatif resimcikler boşluğun karanlığında,
yaşanmamış günlerimiz
çocukların avuçlarıyla birlikte yok olan. 

 

2

Bir şehir vardı.
Yeller eser yerinde.
Beş şehir vardı.
Yeller eser yerinde.
Yüz şehir vardı.
Yeller eser yerinde.
Yok olan şehirlere şiirler yazılmayacak,
şair kalmayacak ki.
Pencerende bir sokak bulvarlı.
Odan sıcak.
Ak yastıkta üzüm karası saçlar.
Adamlar paltolu, ağaçlar karlı.
Penceren kalmayacak,
ne bulvarlı sokak,
ne ak yastıkta üzüm karası saçlar,
ne paltolu adamlar, ne karlı ağaçlar.
Ölülere ağlanmayacak,
ölülere ağlayacak gözler kalmayacak ki.
Eller kalmayacak.
Negatif resimcikler dalların altındaki
yok olmuş olan dalların altındaki.
Yok olmuş olan dalların üstünden
o bulutlardır geçen.
Güneye götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum...
Ölmek istemiyorum,
Kuzeye götürmeyin beni...
Batıya götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum...
Ölmek istemiyorum,
Doğuya götürmeyin beni...
Bırakmayın beni burada,
götürün bir yerlere.
Ölmek istemiyorum,
ölmek istemiyorum.
O bulutlardır geçen
yok olmuş olan dalların üstünden. 

 

3

Tahta, beton, teneke, toprak, saman damlarımızla iki milyardan artığız,
kadın, erkek, çoluk çocuk.
Ekmek hepimize yetmiyor,
kitap da yetmiyor,
ama keder
dilediğin kadar,
yorgunluk da göz alabildiğine.
Hürriyet hepimize yetmiyor.
Hürriyet hepimize yetebilir
ve sevda kederi,
hastalık kederi,
ayrılık kederi,
kocalmak kederinden
gayrısı aşmayabilir eşiğimizi.
Kitap hepimize yetebilir.
Ormanlarınki kadar uzun olabilir ömrümüz.
Yeter ki bırakmayalım, yaşanmamış günlerimiz yok olmasın çocukların
avuçlarıyla birlikte,
boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,
yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için yaşayabilelim.

ÇAĞRI

Tanrı ellerimizdir,
Tanrı yüreğimiz, aklımız,
her yerde var olan Tanrı,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve plastikte
ve bestecisi sayılarda ve satırlarda ulu uyumların.
İnsanlar sizi çağırıyorum :
kitaplar, ağaçlar ve balıklar için,
buğday tanesi, pirinç tanesi ve güneşli sokaklar için,
üzüm karası, saman sarısı saçlar ve çocuklar için.
Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların,
çocukların avuçlarında yeşerecekler.

Nazım Hikmet, 22.11.1962