-Ahmet için-
Al bir ata binmiş, koşuyor ürkek ürkekApak gözlerde parlayan yaşama sevinciKasada bir dünya güzeli, pay edimlikKorumak için kara kurttan kutsal nimeti.Gülmeyi öğret bana kolay ve sessizDağlar delen dayancından ver, yoksunum.Dileğim mutlu bir yaşam, dertsiz, tasasızGüç de olsa başarırsın aklınla, bilirim.
Can ÇINAR, 1982,SJ Palmares Yıllığı
YAŞAMAK ya da YAŞAMAK
Yaşamak
aşmaktır.Yarınıbugündenbugünüdündensöküpçıkartmaktır.Yaşamabir adımattıysan,kutsal beyninebir hücrekattıysan,dost yüreklerebir sevgi tohumuattıysan,bugünkü sendünkü sendeğilsin artık.Bundan böyle,ürkütmesin senine ölüm,ne de gelecek.Korkmayasınömür boyuyaşamaktan.
Can ÇINAR, Mart 1983
ÖĞRENİCİ
Ürküntülü bir akşamüstü karşılaştık
zırtapozlar yuvasında.Selam bile vermeden geçti--önümden,Görmedi, görmek istemedi, göremezdi,hamam böcekleri kemirirken dev--devo kangrenli beynini.Hiçbir şey etmedi onaiks’in iks kere ettiğini.ne içki, ne kumar, ne de--baldır bacak.Kelepçeler hükümsüz artık,bölmenin türevi yeterelini kolunu bağlamaya.Can ÇINAR, Nisan 1984
KUTSAL YORGUNLUK
Adım adım yürüyoruzzor yollarda.Minicik bir haber parçasıgüç katan yüreklere.Birey birey örülürkenyıkılmaz duvarlarBir gülücük yetero kahrolası umutsuzluğa.Soluk soluğa geçiyor yaşamardında kalmamalı.Tanıdık bir ıslık sesiöpülesi bir devinim veriyor.Buram buram ter kokusuumutlarla bulanık.Boşa değil bu yorgunlukyepyeni bir yaşama doğru.
Can ÇINAR, Mayıs 1984
EMEK
Açtım gözümü:kulaklarımda
senin adın.
Bir uğultu sardı gövdemi,büyüyüp gelişen,serpilen düşüncemde
genç bir kız gibi.
Şimdiçok uzaklardayken
yanıbaşımdasın.
Soluğun titretiyor
önümdeki sayfaları
esen yel gibi dingin
sabırlı.
Yüreğim
karışarak yüreğine
haykırıyor coşkunca
senin ağzından:
“Ekmek” diyen“Barış” diyen“Özgürlük” diyen.
Can ÇINAR, Haziran 1984
BİR GÜN…
Çiçekler solgun bu gece, neden?
Yürekler böylesine solgun,Gökyüzü bu kadar karanlık,Güneş ışıklarını esirgiyor bizden, neden?Duyuyorum;içli bir çocuk ağlaması yükselen
komşu evlerden.
Yoldan geçenköhne bir kamyonun egsoz homurtusu
dolduruyor kulaklarımı
…ve uzaklardan
öldüresi feryatları geliyor
aç insanların.
Bir sigara daha yakıyorum…Ardımda Albinoniincelikle oynatıyor kemanlarını.Başucumda bir kitaba ilişiyor gözüm:“Bir Gün Mutlaka”…Dudaklarım sevinçle yineliyor
her sözcüğüüstüne basa basa:
Bir gün mutlaka!Bir gün mutlaka!Bir gün…Can ÇINAR, Ağustos 1984
Beklerken…
Sen,
odandakaygının doruğundayudumlarken çayını,sararmış parmaklarındabir sigaranın dumanına boğulmuşken,kulağın kapıda…-Geldiler, geliyorlar-Sen,kafanda tüm geçmişinlehesabı peşindeykenyapıp da yapmadıklarınınyaşamdankendin içinhiç bir şey istememeninrahatlığıyla,bulutlu bir gökyüzünde-yine de-uçabilmeninhuzuru içindesin.Sen,şimdi,her günkünden daha çok ararken,sevginin ince sıcaklığınıdost bildiğin yüzlerde,yaşlı bir ozanınmüzikli dizelerinde buluyorsun-yeniden-yaşamın gerçek anlamını:“HİÇ BİR ŞEY VERİLMEMİŞTİR İNSANA”
Can ÇINAR, Mayıs 1985
BAHARLA GELEN
Bahar
doksan dokuz ton yeşilpırpırıyla bir balıkçıcıvıldaşan kumrular: ÇİFTGök mavideniz mavibeniz: SARIDilin damağındadudaklar kenetliyürek sancılıhaykıramamak: ACIYeryüzünde inler vardıriçinde yediyüzyetmişyedi cinlerkaranlık: KORKUNÇElde kırık bir cam parçasıderinlerden yansıyan: IŞIK
Can ÇINAR, Nisan 1986
YAŞAMAK: Güzel
Denizden esen yel:
güzel.Dalgaların arasında bir kayıkinip çıkarken,eflatun gömlekli balıkçıağlarını topluyor.Balıklar:güzel.Karşı masada iki sevdalı,sarmaş dolaş;yüzlerinden okunan,mutluluk:güzel.Arkada kadifeli bir genç,düşünceli;okuyor, yazıyor.Üretmek:güzel.Yaşamak: güzel,Güzeli görebilmek kadar güzel.Güzeli üretebilmek daha güzel.Yaşamak:güzel.Can ÇINAR, Haziran 1986
Uzaktan haber geldi
Uzaktan haber geldi,
beklenen bir haber.Karla yağmurunbirleşerek aktığıbir pazar sabahında;haberiniz geldi.Uzaktan haber geldi,beklenen bir haber.Yılların örtemediği suskunluğukırıp da haykırışınız geldi;haberiniz geldi.Uzaktan haber geldi,beklenen bir haber.Dört sütuna manşetbir pazar gazetesindedimdik ayakta duruşunuz geldi:Direnişiniz geldi.Can ÇINAR, Aralık 1986
Batıyorsunuz!..
BatıyorsunuzSayın Evren,Batıyorsunuz!Ağzınızdan çıkanher sözcükte,kendi bataklığınızınbalçıktan farksızkapkara çamurları içineher gün bir parmak dahabatıyorsunuz.Yıllardırsindirmeye çalışıp dasusturamadığınız,kendinizden farksız sanıp dafarkını göremediğinizmilyonların gözüne baka bakabatıyorsunuz!Ayakta durabilmek içintutunup durduğunuzdallarınız,birer birer koparken,oynatıcısınınumudunu keserekiplerini bıraktığıtahtadan bir kuklanınen cılızcan çekişlerinebenziyor çırpınışlarınız.Yazık!Batıyorsunuz!Yedi yıldırsüren saltanatınızınson kırıntılarıylaavunurken,umutsuz çırpınışlarınızıyanıbaşınızda kikardeşleriniz değil,üç yaşında kikardeşlerimiz degörüyor.Yazık!Batıyorsunuz!Yıllardırkanlarına girdiğiniz,ya da giremediğinizbinlercemizinkin dolu bakışlarındagöremediğiniz,bir türlü eritemediğinizbir özlemin coşkusundabatıyorsunuzSayın Evren.Yazık!Boğuluyorsunuz!Her şeyi toz pembegörerek,kurulmaya çalıştığınızkoltuğunuzdansallanan bacaklarınızapoletlerinizde kimavi beyaz yıldızlarıtaşıyamıyor artık.Sayın Evren.Yazık!Çok yazık!Ne yazık!Boğuluyorsunuz!Can ÇINAR, Mart 1987
ÇOCUKLAR
Çocuklar çok
çocukçok.Beş kıtadanbeş sıra dizilmişbembeyaz incidengözleriyleçocuklar.Her çift gözdetek yürek:aydınlık, rahat.Her adımda:tek şiir:beyaz ve diri.Bir demet gülher gülücükten.Gül dost gülçocuk ol gülçok ol gülçocuklar gibi gül.Ah çocuklar!Çok çocuklar…Çocuklar çokçocukçok.Can ÇINAR, 23 Nisan 1987
ÖĞRENİLEN
Yaşamdan aldığı
ödüller vardır
her insanın;
gücüyle,
emeğiyle,
düşüncesiyle.
Yaşamın attığı
kazıklar vardır
her insana;
uzun,
sivri,
acılı.
Yaşanan
tüm sevinçlerle,
çekilen
tüm acılarla,
kucaklayabilmek için
dünyanı ve evreni
öylesine
doldurmalısın ki kendini;
her duyguya
yetebilmeli
yüreğin,
her acıyı
yutabilmeli
benliğin,
her sevinci
avuçlayabilmeli
onurun ve emeğin.
Can ÇINAR, Mayıs 1987
On Yıl Sonra
1.
Çoktunuzçocuklar gibi.Çılgın akanbir nehrinhışmında çağıldayançakıllar gibi.Yıllarıngöznuruyla büyüttüğübebesini emzirenanacığın sütündendaha beyazdıgülüşünüz.Köylününen ince hüneriyleboyverttiğiasmanın üzümündendaha gövermişözlemli gözleriniz.Adımlarınızher atımda sarsarkendumankara asfaltlarıçok uzaktabir çocuğunyüreğinde çarpıyordu.
2.
Çoktunuz.Çocuklar kadarçoktunuz.Çokluğunuzçok korkuttukara burunlu kurtları.Korkukurşun oldudolarlı bir tüfeğin namlusundave onurla, emekletek bir ağızdan söylenenbir türküyü yarıda keserek,saplandıçırpışıp durançocuğun yüreğine.Acıylakıvrandı çocuk,yürek durmadı.Doğruldu yatağında,türkü susmadı.Otuz yedi yerindendelindi şilte;otuz yedi kere büyüterekacıyla çırpınan çocuk yüreği.3.On yıl sonra,tek yürekyaralı bir tek yürek,bin yüreğe bölünerekon yıl önce kesilmişbir türküyü söylüyorçekilmiş, çekilmemişher acıya direnerek.Can ÇINAR, 1 Mayıs 1987
Sen uzaktan daha güzelsin, şimdi
İstanbul,
büyük şehir,odağı hülyamızınsen uzaktan daha güzelsin, şimdi.Ne kara gözlü yiğitlerin var buradane de körleşmiş sevdalarsen uzaktan daha güzelsin, şimdi.Yatağımda içiyor gözlerim
Boğaz’ın sularını
kulaklarım motor seslerini arıyor
Köprü’de,
bir kocaman lüfer seçmek ister
ellerim,
sen uzaktan daha güzelsin, şimdi.Tüketilmiş sevdalarım umar arıyor
Ege’nin mavisinde,
her sigara yakışımda titriyor kibritim
senin özleminde
dudaklarım seni içiyor her yudum
çayın içinde,
sen uzaktan daha güzelsin, şimdi.Şeytanlar görsün yüzünü,seni İstanbul senisen uzaktan daha güzelsin, şimdi.sevdamızın pis başkenti!
Can ÇINAR, 30 Ekim 1987, Bardakçı
Kıstırılmış bir sıçan
Bir, iki, üç yıl boyunca
engebeli bir labirentte gezindikten sonrakıstırılmış bir sıçan gibi,egenin kıyısındabir cennet hücresinde buldum kendimi.karşımda, sınırsız mavilikardımda, bindir yeşilsağım, solum: mor zakkum.Bir kilometre sonra,bir Bodrum lokantasındakızıl sakallı bir delikanlıoynaşırken uduylatakılanlar meşk yaşıyordarmadağınık masada.İkizi gelmedi bu gece sakallının:kulak zarı yem olmuşyirmi beş metrededev bir orfoza.İlaç parasıüç gecelik darbuka sefası.Ben, oturmuşum bir bambu koltuktaBardakçı’nın ahtapotlarını yiyor gözbebeklerimyaşanmış, yaşanmamış, kocaman bir geçmişserinliyor karşımda.Yüreğimde sızı,bir acı küskünlükhayata ve insanlara.Kafamda,pis bir burjuvanınfrengili ayak parmaklarındakimantarları nasıl öldürürüm, sorusuhavuz sefasında.
“Deniz suyunun filtredennasıl süzülüp arındığını öğrendim, bugün.suyun nasıl taşındığını dört yüz metreyeyıldız-üçgen bir pompayla,ve kaç beygire eşdeğerbir motorla dolacağınıkocaman bir havuzun.”
Bugün,Her günden daha çok farkındayımyaşamın üç “-süzlüğünün”:senin,diplomanın,ve ölüp dedirildiğimiz uğrunasevdamızın.Biliyorum,yine geleceğim,er ya da geçyine geleceğim.bütün dağları aşarak,bir elimde elinkırmızı kurdeleli diplomam bir elimdeyine geleceğim.O gün,Bardakçı’nın beyaz evlerindeyağ tulumu paşalar değilmavi tulumlu insanlar yatacak.O havuzda,beyinlere çivi çakanlar değil,dünyayı süsleyenler yüzecekbiliyorum,görüyorum,dahası:yaşıyorum.
Can ÇINAR, 30 Kasım 1987, Bardakçı
Ben Onları Affettim mi?..
Bir gece,
her gece gibi bir gecebeni affettiler.Bir bodrum gecesindemasamın başındadüşünüp dururkenkaranlık bir geleceğiyirmi dört yaşındagecenin bir yarısındabeni affettiler.Gecelerden bir geceher geceki gibi bir gecekurutulmuş bir yürekmutluluk ararkensatırlar arasındabin kilometre uzaktabenden farksız üç beş beyinbeni affetti.Bir yıl sonrayarım kaçak bir yıl sonrahınçla dolmuş bir yıl sonrabeyaz bir camın ardındabeni affettiler.Onlar beni affettiler,dediler “gel al diplomanı”“tak etiketi boynuna”önemli bir iş yapmış gibi,sanki bir işmiş gibionlar beni affettiler.Bir Bodrum lokantasındabir duble rakıyı yudumlar gibi,bir yılı affettiler.Nasıl ki bir kadınneşe saçarken beş erkeğetimsah kahkahalarıyla,ya da bir cellat boğazınısıkarken bir mahkumunkadife urganıyla,yokluğun altın sandığındaonlar beni affettiler.Ama hiç kimse sormadı bana“sen onları affettin mi?”
Can ÇINAR, 20 Ocak 1988, Bardakçı
Hiç Bir Acı Boşuna Çekilmedi
-Barışa gönlünü,demokrasiye yaşamınıverebilmiş yiğitlere-
Kaygılar yayıldı geçen yıllara, boşa değildi;Yürekler tasalarla küllendi, senin içindi.Sevdayı unuttuk dağ başlarında, boşa değildi;Dört yanımıza örülmüş duvarlar, senin içindi.Kuytuluklarda kurulmuş pusularboş yere dize gelmedi önümüzde;Ölenler pisi pisine ölmedi
karanlık köşe başlarında.
Tezgahın başında, bir sıranın ucundakırık sandalyelerde çırpışıp duran
biricik yüreğimizdi,
her acıyla çağlayan.
Her kaldırışımızda başımızı kavgadanyıllar yılı törpülenmeyen
sevda türkülerimizdi yayılan,
düşmana inat.
Hiçbir acı boşa değildi!Ne bahar lâklâklarıydı sesini müjdeleyecekne de beyaz atlı prensler, biliyorduk.Çelikten bileğimiz, yağ kokan elimizdi
seni çağıran,
her yandan.
Karanlık mahzenlerde
dinamo tıkırtılarına karışan
sesimizdi,
yosun tutmuş duvarların
nemine bulaşan
terimizdi.
Hepsi senin içindi,
tek senin içindi.
Deniz ve toprak bir oldu,
senin içindi,
Sevgi güne dar geldi,
senin içindi,
Bilenler öğretmen oldu,
senin içindi,
Bilmeyen nefer oldu,
senin içindi,
Hep senin içindi,
tek senin içindi.
Korkmadan sesini haykırmak içindi.
Can ÇINAR, Şubat 1988, İstanbul
Denizin Kıyısındaki Adam
Denizin kıyısındaki adam
-tedirgin ve düşünceli-bekliyordu geminin gelmeyişini.Güneş, altın namlularıylatopa tutmuştu yeryüzünü.Karanlık çökecekti az sonraşehrin üzerine ve sokaklarkör bir dilencinin gözlerinde kipuslu pırıltılarla aydınlanıyordu.Denizin kıyısında ki adam-adından daha iyi-biliyordu beklediği geminin geleceğini.Dalgaların çırpınışlarındadipsiz bir kuyuya bakar gibi bir çift gözbakıyordu güneşin battığı yere.Gelmiyordu… Gene de bekliyordudenizin kıyısında, koca geminin gelemeyişini.Her şey griydi o anda.Siyahlar,sıyırmış peçelerini omuzlarındankanlı, beyaz etleri görünüyordu.Beyazlar,gelinliklerini giymeye durmuştugüneşten kararmış tenlerin üzerine.Ve yeşil, ve mavi, ve sarımüzede mumyalanmış bekliyordu.Denizin kıyısında ki adam-kan ter içinde-bekliyordu geminin gelmeyişini.İnatla, sabırla ve tükenmez direnciyle bekliyorduve biliyordu gelemeyen geminin neden gelemeyişini.Üç motoru vardı geminin:Biri hep sağa, biri hep sola,üçüncüsü ortada,bir sağa, bir soladönüp duruyordu durmadan.Gemi gidemiyordu,kaptanlar miçolara,miçolar tayfalara,tayfalar kamarota,kamarot kaptanasoruyordu denizin kıyısını.Denizin kıyısında ki adam-gözleri kan çanağı, avurtları çökmüş-bekliyordu geminin gelmeyişini.Dalgaların görkemli köpüklerişehvetle yalıyordukıyıdaki adamın ayak bileklerini.Denizin içinde köpek balıklarıkan kusarken bitkinlikten,ısırılmışlıklarını ısırıyorlarbirbirlerinin etlerinde.Ve balıklar,milyonlarcası elelezafer şarkıları söylüyorlardört bir yanında geminin.Denizin kıyısında ki adam-sabırsız, kıpır kıpır-elinde ki karanfillerin muştusunu koklarkenbekliyordu üç motorun gücünü.Ve üç koca motor acımadanvurduğunda pervanenin çarkına,ve miçolar güverteyi temizleyip,tayfalar tek solukta koştuklarında,kaptan dümeni savuracak denizin kıyısınave köpekbalıklarının umarsız bakışlarındahaykırırken utkularını milyonlardenizin kıyısında ki adambırakacaktı karanfillerinidalgaların coşkusuna.
Biliyordu,denizin kıyısında ki adamve bekliyordu,inancını umuduyla sarmalamışsabırla bekliyordugelecek olan gemininbir türlü gelemeyişini.Can ÇINAR, 1989
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder